You are here Ana Sayfa Duraklar İlk Durak Selanik
Item image

Konumumuz

Yer:
Thessaloniki Aristotelous
GPS:
40.6353254, 22.943347399999993

Hyundai i10 ile tam 10.000 km sürecek yolculuğumuza, İzmit Ali Kahya’daki Hyundai Assan fabrikasından başlamıştık. İstanbul’daki bazı yol uzatmaların ardından gerçek anlamda teker döndürdüğümüzde saat 16:00’ı bulmuştu…
Edirne otobanından Tekirdağ’da ayrıldıktan sonra “duble” yol üzerinden İpsala’ya doğru devam ederken; üstten çift eksantrikli Dual-CVVT’li 998 cc’lik 3 silindirli benzinli motorun aslında yüksek tempoda nasıl bir performans sergileyeceğini çok merak ediyordum… 5.500 1/min devirde ulaşılan 66 beygir gücü, yeterli olacak mıydı?.. Ya da 3500 1/min devirden itibaren ulaşılan 95 Nm’lik maksimum tork, sollamalar için kuvvetli miydi?.. 5 ileri düz şanzımandaki oranlar, beni üzecek miydi?.. Fakat, son dişli tahrik oranı 4.437 olan i10 1.0 lt, maksimumda 155 km/h hıza rahat rahat ulaşarak, hız derdi yaşamayacağımı fark ettirdi… Ne de olsa, yolların hız limitlerini geçmek mümkün değil!..
Yola çıkarken en sert şekilde denediğim fren kapasitesi, Continental’in kış lastiklerine rağmen yine de fabrika verisi olan 40 metreden çok daha uzun değildi…
Otoban üzerinde anlık tüketimin 4.2 litrelere kadar düştüğünü görsem de, 120 km/h sabit hızla ortalama tüketimi 6.5 lt/100 km seviyesinde tutmayı başardım…
Bu şekilde CO2 salımında ortalama 111 gr/km gibi bir değer de söz konusu olmalıydı…
Uzun yolculuğun yükleriyle ve benim kendi ağırlığımla 1.2 tonluk bir ağırlığa sahip olarak ilerlerken, 3.7 metre uzunluk, 1.7 metre genişlik vee 1.5 metre yüksekliğe sahip bu miniğin, aslında göründüğü kadar küçük olmadığını, gerçekten sınıfı için çok geniş kabin içi konforu nedeniyle düşünüyordum…
40 litrelik yakıt deposunu İpsala gümrüğüne yaklaşırken Shell istasyonunda tamamlatırken, gerekli olabilir diye bir kutu Helix Ultra AB 5W-30 yağı da, yedek kış lastikleriyle birlikte duran patlak lastik tamir kitinin yanına yerleştirdim.
İpsala’ya doğru üstünden geçen ağır yüklü TIR’lar yüzünden bozulmuş asfalt üzerinde, hoplaya zıplaya gideceğimi de düşünürken, bir kez daha yanıldım… 2.385 mm’lik dingil mesafesinin yüksek hız stabilitesinde sorun yaratmaması gibi, yumuşak lastiklerin de yardımıyla hafifçe yaylanarak ilerliyordum… Tekerleklerin aracın köşelerine çok yakın olmasıyla, şaşırtıcı bir yol tutuş da, sanki bir hediyeydi…
Üç silindirli motorun sportif hırlamasını dinleyerek, Yunanistan sınırına ulaştım.
Kapıkule gümrüğündeki uzun kuyruklardan kaçan TIR’ların burada da çok uzun kuyruklar oluşturmuş olmasını izleyerek, Meriç nehri üzerindeki sınırdan İstanbul’dan çıktıktan tam 4 saat sonra geçtim.
Yol hemen bir kaymak asfaltlı bir otobana dönüştü… Aleksandrapolis ve Kavala üzerinden frene basmadan, hiç durmadan 130 km/h hızla dümdüz giderek Selanik’e vardığımda saat geceyarısını gösteriyordu…
Hemen Büyük İskender heykelinin ve Beyaz Kule’nin oraya gidip, i10’un Yunanistan toprakları üzerindeki ilk fotoğraflarını çekmek istedim… Bu arada 8 saattir durmadan çalışan ve bu ciddi mesfeyi adeta dip gaz geçen i10, saat gibi çalışmaya devam ediyordu…
İzmit’ten tam 800 km sonra artık Selanik’te dinlenmeye çekilebilirdik…
i10 Aristotelous Meydanı’nın arkasındaki bir kapalı parka, ben ise Leoforos Nikis’teki otelime yerleştim.
Ertesi sabah, aynı zamanda konsoluğumuz olan Atatürk Evi’nin sokağına çıktık…
Tuhaf bir duyduydu… Türkiye’de üretilip tüm Avrupa ve doğusundaki ülkelere satılan, çok yüksek yerli pearça oranıyla “yerli” otomobil olarak anılan Hyundai i10, bizleri esaretten kurtaran, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, bizler için medeniyeti başlatan Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluğunun geçtiği yerdeydi!.. Keşke, i10 gibi modern bir otomobilin de Türkiye’de üretilebildiğini görseydi diye mırıldanırken, birden aklıma, daha uzun yaşasaydı, şu anda Türkiye’de Genesis’i veya ix35 Fuel Cell’i bile üretebileceğimiz geldi!..
Sonra Selanik’in “kordon boyu”na yeniden inince, burasının güzel İzmir’imizin bir “ikiz”i olduğunu söyleyenlerin, doğru benzetme yaptıklarını fark ettim. Güzel binalar, temiz sokaklar, neşeli insanlar ve harika bir deniz manzarası…
Yunanistan’ın ikinci büyük şehri konumu, görkemli geçmişi sayesinde kendine özel bir tada sahip.
M.Ö. 316 yılında Kral Kassander tarafından kurulmasından itibaren Doğu ve Batı, Balkanlar ve Ege arasında bir köprü vazifesi gören Selanik, Büyük İskender’in üvey kardeşi’nin adını almış önemli bir liman şehri olmuş. Askeri ve ticari açıdan Roma ve Bizans İmparatorlukları için stratejik öneme sahipmiş. Osmanlı ve daha eski diğer imparatorluklardan kalma eserleri ve halen görülebilen eski şehir surları, Roma kalıntıları ve Bizans kiliseleri, şehrin tüm cadde ve sokaklarına dağılmışlar…
Şehrin konumu kaçınılmaz olarak sürekli atak altında olması anlamına gelmiş. Bizans İmparatorluğu gücünü kaybettikçe, şehir birçok Sarazen saldırısı ve Frenk talan ve işgaline maruz kalmış. 1430 yılında Osmanlı egemenliğine girene kadar birçok kez el değiştirmiş. Günümüz Yunanistan’ın topraklarına 1912 senesinde katılan Selanik, iki Dünya Savaşı esnasında, özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında neredeyse komple yıkılmış.
Ancak, Selanik’in günümüzdeki görünüşünü asıl belirleyen olay, şehrin pitoresk Levanten mahallesinin çoğunu yok eden 1917 yangınıymış… 1950’den itibaren, artan ticaret ve sanayi, 1 Milyon’a yaklaşan nüfusu ve Yunan ekonomisine en ciddi katkıları sunan uluslararası ticaret fuarı gibi etkinlikleriyle gerçek bir Avrupa şehrine dönüşmüş.
Ağaçlıklı sokakları, geniş meydanları, kaldırım kafeleri ve güzel restoranları, deri, kürk ve mücevher mağazaları, gerçekten çok şık görünen mahallelerinde gezerken, “burada yaşanır” bile diyorsunuz… Sanat galerileri, konser ve tiyatrolara sahnesini açan Selanik Music Hall, Vergina kraliyet mezarlarının da sergilendiği Arkeoloji Müzesi, tam bir ay süren Selanik Festivaline denk getireceğiniz bir kısa tatilde ziyaret etmenizi tavsiye edebiliriz…
Antik Makedonya’nın tarihi, Kuzey Yunanistan’ın gizemi, modern alışveriş noktaları, Tsimiski Sokağı, Aristoteles Meydanı, Rotonda Anıtı, Kuzey Ulusal Tiyatrosu, Makedonya bölgesini denizle buluşturan bu güzel şehirden aklımızda kalanlar… Bu arada yanından geçerken Helexpo Kongre Merkezi’nin büyüklüğü de gözümüzden kaçmadı…
Keşke hava güneşli olsaydı ve Selanik’in gerçek manzalarının keyfini daha fazla çıkarsaydık, diyerek, Kuzey’e Makedonya sınırına doğru direksiyon çevirdik…


Location