You are here Ana Sayfa Duraklar Budapeşte'de bir Akıncı
Item image

Konumumuz

Yer:
Halaszbastya
GPS:
47.5021827, 19.034781299999963

Budapeşte…
Avrupa’nın en güzel şehri olma iddiası…
“i10AvrupaYolunda” dayanıklılık sürüşümüzde sondan üçüncü durak…
Prag kadar romantik olmasa da, ihtişamlı yapıları ve batıda Budin ile doğuda Peşte gibi iki farklı “dünya”nın bir arada oluşuyla ve gizemli havasıyla, gerçekten, Hyundai ile geçtiğimiz şehirler arasında en ilginç olanıydı…
Tuna nehrinin ikiye böldüğü, sarı renkli tarmvayların üstünde dolaştığı dünyanın en büyük ray ağlarından birine sahip Budapeşte’nin Kahramanlar Meydanı’ndan Fövam Ter Piac ismindeki devasa pazarına her köşesi ve hatta her bulvarı bir başka tarihi zenginliğe sahip… Keleti ve Nyugati isimli Avrupa’nın Doğusu ile Batısını birbirine bağlayan tren garları, Elizabeth Meydanı’ndaki Danubius Çeşmesi, barok mimariyi örnekleyen Nagytetenyi Kalesi’ndeki uygulamalı sanatlar müzesi, 1956 Ekim’inde yıkılan Stalin anıtından geriye kalmış Stalin’in heykel botlarının da görülebileceği Memento Parkı, klasik Avrupa’yı yaşatan Cafe Gerbeaud, Gellert Tepesi’ndeki Budapeşte’nin sembolü Özgürlük Heykeli, Art Nouveau stili Gellert hamamları, Tuna üstündeki Margaret Adası, 19. Yüzyıldan bu yana Budapeşte Kalesine doğru tırmanan füniküleri, Güzel Sanatlar Müzesi, Macar Devlet Opera binası, Tuna kıyısındaki öldürülen Macar Yahudilerin anısına Can Togay ve Gyula Pauer tarafından yapılmış boş ayakkabı heykelleri, gotik ve rönesans tarzı inşa edilmiş asırlık Parizyen Çarşısı, Orta Çağ’dan kalma Vajdahunyad Kalesi, 1800’lerin ortasında tamamlanmış Szenchenyi Zincir Köprüsü, yeşil tavanlı başka bir uygulamalı sanatlar müzesi, Szenchenyi Kaplıcaları, günümüzde Budapeşte Tarih Müzesi, Macar Milli Galerisi ve Milli Kütüphanesi olarak kapılarını açık tutan Kraliyet Sarayı, seramik çatılı 700 yıllık Mathias Kilisesi, Dohany Sokak Sinagogu, St. Stephen’s Bazilikası ve Tuna kıyısında tüm görkemiyle yükselen Macaristan Parlamento binası…
Hepsi, günlerce gezilecek kadar ilgi çekici… Fakat, i10’umuz ile Buda Tepesi’nde doğrudan yanına gittiğimiz 1800’lerde Macaristan’ın kuruluşunun 1.000 yıl kutlamaları için yapılmış Halaszbastya ya da Balıkçı Tabyası, Macar milletini oluşturan 7 soyu temsil eden 7 kulesiyle içinde en çok zaman geçirmek istediğimiz yerdi…
2 Milyon Budapeştelinin doldurduğu caddelerde etrafımızdaki mimari eserlere baka baka sıkılmadan zaman geçirirken, 16. Yüzyılda Osmanlı kontrolüne geçen ve 160 yıl Türk idaresinde kaldığı döneme ait bir iki eser arıyorduk… Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde bahsedilen 25 camili, 47 mescitli, 12 medreseli Budin ve Peşte’yi görmeye çalışıyorduk… Fakat, Mimar Sinan’ın eseri Sokullu Mustafa Paşa Camii ve Türbesi’ni bile bulamadık…
2. Dünya Savaşı boyunca müttefiklerin saldırıları altında ezilen Budapeşte, sonrasında da komünist disiplinle baskı altında tutuldu…
Şimdi Avrupa Birliği’nde olmanın verdiği ekonomik genişlikle tarihi yapılarını restore eden, yepyeni modern binalar inşa eden Budapeşte, yine entelektüel tavrını değiştirmiyor ve şehrin genel görünümünü bozmadan Orta Avrupa Üniversitesiyle Macar Bilimler Akademisi’nin kontrolünde gelişmeye devam ediyor…
Bu büyük şehrin içinde dolaşırken yakıtımızın bittiğini fark ettiğimizde, manzaranın içine saklanmış Shell istasyonlarından birini bulduk ve Nitro+ ile depomuzu doldurup, ertesi sabah Bükreş’e doğru çıkacağımız 900 km’lik parkur için dinlenmeye çekildik…


Location