Romanya da, Bulgaristan da, Avrupa Birliği üyesi ülkeler… AB kalkınma fonlarının ciddi bir oranı Avrupa’nın bu doğu sınırlarına gönderilirken, her iki Karadeniz ülkesi, özellikle yolların, otobanların inşası için çok büyük bir bütçe ayırıyorlar… Fakat, bu iki ülke arasındaki, hele başkentlerini birbirine bağlayan çizgi üzerinde pek önemli bir yatırım yok gibi…
Bükreş’in güneyinden yola çıkıp Tuna nehrine doğru ilerlemeye başladığınızda, sanki Türkiye’nin 30 öncesi yollarında gittiğinizi sanıyorsunuz… Kötü kaplama, eski araçlar, bakımsız köyler, eski yakıt istasyonları ve güvensizlik…
Burasını mı, “Avrupa”ya almışlar, diye ister istemez soruyorsunuz?!..
Giurgiu’dan Rusçuk’a geçerken Tuna Nehri üstündeki altı demiryolu olan çok yüksek köprüyü, Ruslar inşa etmişler… Geçenden de geçmeyenden de, para alıyorlar…
Romanya’dan çıkarken biraz sıra bekliyorsunuz, fakat asıl Bulganistan “komşumuz”a girerken çok uzun bir sorgu ve incelemeden geçiyorsunuz… Türkiye plakalı yeni i10 ve Türk pasaportu gümrük görevlilerinin dikkatini çekiyor ve maalesef tüm mesailerini size harcıyorlar…
Bu sıkıcı bürokrasinin ardından nihayet Bulgaristan’dayız… Bulgarlar kiril alfabesini kullanmakta ısrarcılar… Tabelalarda Sofya’nın nasıl yazıldığını (София) görsel olarak ezberlemek şart…
Fakat, neyseki, artık “komşu”dayız!.. Bulgaristan’ın bu kuzey köylerinde bile gerek evler, gerek insanlar, Türkiye’ye Türklere çok benziyorlar… Hatta, bazılarıyla Türkçe konuşmanız bile mümkün…
Romanya sınırına paralel batıya doğru direksiyon çevirip Sofya’ya akşam saatlerinde varıyoruz…
Bulgaristan başkentinin girişindeki 10 şeritli yol, tipik eski sosyalist dönemleri hatırlatıyor… Fakat, yolun iki tarafındaki modern yapılar, Japon, Amerikan ve Avrupalı markaların showroom’ları tezat oluşturuyor… Çünkü, bozuk asfaltta hoplaya zıplaya şehir merkezine giderken, çevrenizde Batı Avrupa’dan ikinci el ithalatıyla getirilmiş çok eski ve neredeyse hurda araçlar ve hatta sağdan direksiyonlu eski İngilizleri gördüğünüzde, yeni otomobiller nerede diye merak ediyorsunuz…
Bulgaristan tüm tarihi boyunca ismi hiç değişmemiş bir ülke… Yunanistan ve İtalya’dan sonra en çok arkeolojik esere de sahip… Sırplardan da, Ruslardan da daha eski slavik ortodoks patrik de onlarda… M.S. 718’de Kanasubigi Tervel komutasındaki Bulgarlar, İstanbul’u kuşatmış olan Araplarla savaşıp, “Avrupa’nın islamlaştırılması”nı da önlemişler… Diğer yanda Bulgarlar 19. Yüzyıl sonundan itibaren girdikleri savaşlarda tek bir bayrak bile kaybetmeyen tek ordu imiş… 9. Yüzyılda kiril alfabesini ilk kullananmaya başlayanlar da Bulgarlarmış… AB ülkeleri arasına da kiril alfabesini ilk sokan, Bulgarlarmış… Uçaktan bomba atma fikri de, 1912’de ilk kez Balkan Savaşları sırasında Bulgarlarca geliştirilmiş… Aynı günlerde Rayna Kasabova, bir saldırıya katılan ilk kadın pilot olmuş… Dan Kolov ise, dünyada 1.500 oyun kazanıp sadece 2 kayıp yaşayan ilk güreşçi olmuş… Peter Petroff ise, dünyanın ilk dijital saatini geliştiren bilim adamıymış… 1939 ve 1942 yılları arasında Amerika’da yapılan ilk elektronik bilgisayarı da Bulgar kökenli John Atanassoff yapmış… Dünyanın en yüksek üniversite mezunu oranı sıralamasında Bulgaristan 4. sıradaymış ve uluslararası IQ testi ve SAT skorlarında da dünya ikincisiymiş… Dünyanın en eski definesi, 6.000 yaşındaki 3.000 parçalı altın olarak Bulgaristan’da bulunmuş… Bulgar türküsü, “Izlel e delio haidutin” Voyager I ile uzaya dünya medeniyetleri koleksiyonu içinde gönderilmiş…
Tamam, bu kadar akıl gösterisi yeterli… Fakat, halen Sofya’ya Romanya tarafından gelen bir otobanları yok!..
Oysa, o kadar eski tarihleri, Doğu Romalılar ve Bizanslar, 14. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar Osmanlılar, eski ismi Sredets olan Sofya’yı hep gözde şehir olarak beğenip kollamışlar… Ticari olarak da büyümüş olan Sofya, koyu sosyalist dönemde bile gelişmesini hızla sürdürmüş… Önem verilen tek yol, İstanbul’dan Avrupa’ya uzanan otoban olmuş… Yani, o otoban dışında, Burgaz ve Varna’ya doğru iki otobana daha sahip olan Bulgaristan, ne Romanya, ne Makedonya ve ne de Yunanista’a doğru otoban inşa etmek istememiş…
Gelelim, Sofya’ya… 500 yıl Osmanlı eyaleti olarak kalmış şehirde, Evliya Çelebi”ye göre başta Banyabaşı olmak üzere 53 camiye sahip olan Sofya, Ulu Camii Külliyesinin karşısında Sv. Alexander Nevsky Kilisesini de gösteriyor… İvan Vazov Halk Tiyatrosu, Merkez Kaplıcası, Bilimler Akademisi, Meclis Binası, Sofya Sv. Kliment Ohridski Üniversitesi, Milli Kütüphane gibi mimari gösterişinin yanında sonradan kiliseye çevrilen Mimar Sinan’ın Kara Camii Külliyesi, Daru’l-Kurra gibi medreseler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar gibi 200’e yakın vakıf eseri de Sofya’da şehre ismini veren Azize Sofya Kilisesi gibi Bulgar eserleriyle iç içe yer almış…
Oborishte şehir merkezinde i10’muzla gezinirken, neo-rönesans ve Viyana mimarileri dikkatimizi çekiyordu… Boris Bahçeleri, Marie Louise Bulvarı, büyük kapalı pazarı, Boyana Kilisesi, Bulgaristen Bilim Akademisi, Stalinist mimariye örnek 2. Dünya Savaşı sonrası sosyalist binaları, St. George rotundası, Mili Opera ve Bale binası ve daha birçok noktayı haritada işaretleseniz bile, hepsini bir günde gezmeniz mümkün…
Ve artık, Tsarigradsko şosesine çıkma vakti geldi!.. Hyundai i10, henüz yorulmadı, fakat evimizden yeterince uzak kaldığımız için, “kesin dönüş” için sabırsızlanıyoruz…
Önümüzde önce Sofya’daki Balkanların en büyük Hyundai servisinin önünde fotoğraf çekmek, ardından Tatar Pazarcık ve Filibe’den geçecek 600 km’lik ve 7 saatlik pek de kısa olmayan fakat bazı kısımları otoban olan son bir etap kaldı!.. Ve belki de son kez Türkiye dışında bir Shell istasyonuna uğrayıp, Nitro+ ile depoyu doldurmak…
Kazasız, arızasız, cezasız, bel ağrısız, “i10AvrupaYolunda” kış sürüşümüzü artık tamamlıyoruz…
Yeni i10’un “doğum yeri” Hyundai Assan İzmit tesislerinde başlayan, Polonya Varşova’ya AutoBest 2014 ödülünü almaya kadar uzanan ve sonra farklı bir parkurda geri dönen bir dayanıklılık yolculuğuydu, bu… Dayanıklılık, sadece yerli i10’unuz için değil, tüm bu kilometrelerde direksiyonu tek başına tutan benim dayanıklığımla da ilgiliydi…
2015 sonuna kadar Türkiye’den tam 180 bin adet i10, Avrupa yollarına çıkmış olacak!.. Hyundai Assan fabrikasının iki misline çıkarılmış üretim kapasitesi içinde, i20 kadar i10 da çok önemli bir paya sahip. Her ikisini de TIR’lar ve gemiler üzerinde Avrupa’ya gönderirken, bir tanesini “yürüterek” oralara götürmek istedik…
Rüsselsheim’de Alman yüksek standartlarıyla tasarlanmış ve geliştirilmiş olan yeni i10, VW Grubu’nun Mii, up! ve Citigo ile PSA ve Toyota’nın C1, 107 ve Aygo modelleriyle yarışıyor… Fakat, yeni i10’un asıl rakiplerinin yeni Fiat Panda ve son Kia Picanto olduğunu belirtmeliyiz!.. Otomatik şanzıman ve üst segmentlerin donanımlarıyla süslenebilen yeni i10, tüm rakiplerinden biraz daha avantajlı olduğu için AutoBest jüresinin 2014 seçimi olabilmişti…
Su şişelerine, cep telefonlarına, yüksek boyluların baş mesafesine, güneş gözlüklerine, yeri olması, yumuşak plastiği, hep avantajları…
15 saniyede akselerasyon yaşatsa da, Avrupa yollarında TIR’lardan yavaş kalmamak yeterli… Rakiplerinden daha iyi yol tutuş ve direksiyon hakimiyeti sunan yeni i10’un, suspansiyon konforu da binlerce kilometre boyunca beni rahatsız etmedi ve korkmama neden olacak dengesiz tavra girmedi!..
Sonuç olarak, bir “şehir otomobili” olarak yola çıkan yeni “yerli” i10, Türkiye’ye artık bir “ülkeler arası uzun yol” otomobili olarak geri dönüyor!..
998 cc’lik 66 HP’lik motorunun hırıltılarıyla tüm Avrupa’yı dönüp dolaşıp gelmek, gerçekten çok keyifli idi!..
Konumumuz
- Yer:
- Sofia
- GPS:
- 42.6978388, 23.32166970000003