Hyundai yeni i10 ile Avrupa Yolunda etaplarının belki de en zorlusu, Budapeşte ile Bükreş arası…
Tam 900 kilometrelik ve Macaristan sonrasında Romanya gümrüğünün ardından bazen kısa yeni otoban parçaları, çoğunlukla da virajlı köy kasaba asfaltları üzerinde 13 saatlik bir sürüş…
Aslında Türkiye’ye Belgrad ve Sofya üzerinden dönmek çok daha kestirme, fakat “i10AvrupaYolunda” dayanıklılık sürüşünde, küçük Hyundai’ye 2014 yılının AutoBest ödülünü veren jürilerin ülkelerinden ve başkentlerinden geçmemiz gerekiyor…
Hava, yol ve siyasi gibi şartlardan ötürü gidemediğimiz Kıbrıs Rum Kesimi, Rusya ve Ukrayna hariç diğer tüm 12 AutoBest ülkesinden ve ek olarak da Avusturya ve Almanya üzerinden geçiyoruz…
Hedef, 14 günde 14 ülke için 10.000 km’lik bir parkur tamamlamak…
Ancak, yeni yapılan otobanlarla ciddi oranda kısalan ve rahatlayan yolumuz sayesinde Budapeşte’ye kadar hiç yorulmadan ulaşmıştık…
Şimdi ise Budapeşte sonrası Macaristan’ın güneyine doğru Szeged’e doğru iniyoruz… E75 otobanından devam etsek, yine iyi yol şartlarında Sırbistan’a gireceğiz ve İstanbul’a doğru Türk TIR’larına eşlik edeceğiz… Fakat, Szeged’ten Mako yönüne dönüyor ve Romanya sınırına yaklaşıyoruz… Artık otoban bitti!..
Macar-Romen Sınırı’ndaki uzun kamyon kuyruklarının yanından geçtikten sonra Nadlac kasabasıyla eski tip bir karayolu üzerinde çukurlara girmemeye dikkat ederek ilerliyoruz…
Navigasyon haritalarına henüz girmemiş olan yepyeni bir otobanla karşılaşınca seviniyoruz… Fakat, 10 km ilerlemeden hatta tam olarak hızlanamadan otoban bitiyor ve yine kasabalar arası bozuk asfalt yola giriyoruz… AB fonlarıyla planlanmış yeni otobanlar, Romanya’da parça parça inşa edilmeye devam ediyor…
Arad, Lipova, Zam ve Deva kasabaları arasındaki bol virajlı ve ağır taşıt dolu yollar, akşamın karanlığında zaman kaybetmemize ve yorulmamıza neden oluyor…
Sebeş öncesi yine A1 otobanına bir çıkıp bir inerek, navigasyonun da kafasını karıştırarak, hızlanıp yavaşlıyoruz… Sibiu istikametinde yolların doluluğunun ardından Boitea tabelasıyla birlikte müthiş bir güzel vadinin içine giriyorsunuz… Roma çağlarında Alutus olarak bilinen bu zigzaglar çizerek akan Olt nehrinin vadisinde, suyun hemen yanında nehir yatağıyla birlikte kıvrılan iki şeritli yol, Romanya’nın tüm Batı Avrupa ile olan TIR trafiğini kaldırmaya çalışıyor… Tuna ile bağlanıncaya kadar Karpatya Dağları’ndan güçlü suyuyla bu vadiyi inleten Olt nehri, muhteşem bir manzara da sunuyor…
Fakat, TIR’ları sollamaktan ya da karşıdan gelen filolara dikkat etmekten, bu doğal güzelliğin keyfini çıkaramıyoruz… İlk kez ekstra beygir gücü ve daha yüksek maksimum tork desteğine ihtiyaç duyuyoruz…
Ramnicu Valcea sonrasında vadiden çıkıp dağlara yeniden tırmandıktan sonra ancak Romanya’nın otomotiv endüstrisi merkezi Piteşti düzlüğüne iniyoruz… Etrafımız, otomotiv yan sanayi ile dolu…
Oradan sonrası ise Bükreş’e kadar dümdüz!..
Vlad Tepeş ya da bizlerin bildiği ismiyle Kazıklı Voyvoda’nın 15. Yüzyıl’da Osmanlılara karşı korunmak için Bükreş Kalesi’ni yaptırmasıyla bugünkü Romanya’nın en modern noktasının ilk gerçek temeli atılmış… Fatih Sultan Mehmet’in Eflak’ı işgal etmesinin ardından Bükreş başkent yapılmış…
1878’den sonra Osmanlı’dan tümüyle ayrılan Romanya, Bükreş’in özellikle Paris’e benzeyen bir kent planıyla geliştirmiş…
O sayede belki de şehir merkezine Piteşti yönünden dosdoğru inebiliyorsunuz…
Bilim ve sanat dallarında dünya çapında ünlü fakültelere sahip üniversiteleri sayesinde ve özellikle Avrupa Birliği’yle birlikte otomotiv endüstrisindeki dev adımlarıyla bugün Bükreş, Batı Avrupalı birçok şehirden çok daha kosmopolit bir nüfusa sahip olarak gelişmeye ve büyümeye devam ediyor…
Şehir merkezinde 80 yıllık yüksek apartmanlara rastladığınız Bükreş’te halen üstünden atamadığı eski komünist sistemin ağırlığı hissediliyor… Fakat, 3 Milyonluk bir kalabalık oluşturan Bükreşliler, kendilerini çoktan kapitalist sisteme ve “Batı”nın eğlenceli ve pahalı yaşamına sokmuşlar… Romanya henüz gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen, yollarda Paris caddelerini aratmayan lüks spor otomobiller ardı ardına gazlayıp geçiyor…
Eski bankalarının gösterişli binaları, çok geniş bulvarları, tarihi Lipscani mahallesi, Covaci ve Şelari sokakları, Herastrau Parkı, Athenaeum konser salonu, Üniversite Kütüphanesi, Arcul de Triumf Zafer Takı, müzeleri Grozaveşti Köprüsü ve Basarab viyadüğü, Bükreş’te görülmesi gereken noktalar…
1965 ve 1989 yılları arasında sosyalist realizm bahanesiyle Bükreş’teki tüm tarihi, Osmanlı’dan kalan ve lüks yapı izlerini yıktıran Nicolae Ceauşescu, Centrul Civic ve dünyanın en büyüğü sayılan Parlamento Sarayı olmak üzere iki devasa bina yaptırmış… 90’lı yıllarda komünizmi üstlerinden silken Romanyalılar, maalesef bu iki dev ve soğuk yapıya halen katlanıyorlar…
Fakat, neo-Romanian Adalet Sarayı, Patriklik Katedrali ve Sarayı, modern Sky Tower ve The One eğlence merkezi gibi yapılarıyla da gurur duyuyorlar… Art-Nouvau Sanat Müzesi binası ve 1989 Devrim’lerinin ardından dikilmiş Yeniden Doğuş memoryalini de Bükreş’in “simge”leri arasında unutmamak gerek…
Bükreş durağımızın ardından sadece 70 kilometresi otoban olan 400 km uzunluğundaki bir başka yorucu Sofya yolculuğumuz başlıyor!.. Tuna Nehri’nin üstündeki,çok yüksek bir, altından trenlerin geçebildiği, iki katlı “Dostluk” köprüsünden geçeceğimiz Giurgiu’ya doğru navigasyonlarımızı ayarlıyoruz…
Yeni i10’umuz, binlerce kilometredir olduğu gibi bu etaba da hazır!..
Konumumuz
- Yer:
- Bucuresti
- GPS:
- 44.42735144613159, 26.091615111547867